6 Ağustos 2010 Cuma

Refarandum'u Beklerken

Ülke gerçek bir çıkmazın içinde. Genç bir arkadaşımın dediği gibi. Demokrasi muhteşem birşey ya kötü bir anayasaya evet diyeceksiniz ya da daha kötü bir anayasaya hayır.

Bu referandum ülkenin dönüşmesinin son belirtisi. Yavaşi kuruluş kimliğini kaybetmeye başlayan. Kuruluşunun temel ilkeleri yozlaştırılmış bir ülke haline gelmeye başladık.

Senelerdir süren şeriat ve ilerleme arasındaki kavga, herzamanki gibi şeriatın, dış güçlerle birleşmesi ve onların kontrolü altına girmesiyle şiddetlendi.

Bir göz atarsak bu günkü durumu, kurtuluş savaşları sırasındaki strateji ve politikalarla anlayabiliriz. O zamanda kendi çıkarları için işgal devletleri ile iş birliğine giden. Kendi bekaları onlara bağlı gören ve kuvai milliye yi, orduyu düşman olarak algılayan bir kesim ve onların şeriatcı politikaları vardı. Gerçek bir yağma yaşanıyordu. Hem işgal güçleri hem de şeriatcılar tarafından ülkenin zaten az olan kaynakları sömürülüyordu.

Bu ikili, ilk önce eğitime sonra orduya saldırmaya başladı. Hatta kendi ordularını yarattılar.

Kemalist cephe, hem işgalcilerle hem de bu şeriatcılarla savaşıp kazanmak zorunda kaldı.

Ama kazanmak bütün sorunların çözümüdür.

Ve bütün sorunları çözmek istiyorsak gene kazanmak zorundayız.

Bu ülke bağımsız olmayı, ilerlemeyi hakkediyor

Kemalist yoldan sapılmadığı zamanlar bunun olanaklar içinde olduğunu gördük.

Yaptık, inanıyorum gene yapacağız

17 Nisan 1940 – Köy Enstitüleri kuruluş yasası kabul edildi

Bu konuda yüce önder Atatürk’ün şu sözü hep akıllarımızda...

“Eğitimdir ki bir ulusu ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum olarak yaşatır; ya da bir ulusu köleliğe, yoksulluğa tutsak eder.” Dünya eğitim sistemleri içinde, Köy Enstitüleri kadar üzerinde çalışma ve tartışma yapılan başka eğitim kurumu her halde yoktur. Ülkemizde, Anadolu halkının aydınlanmasını sağlayacak, aydınlanmacı eğitim, gerçek anlamda 1923 devriminde ortaya çıkar. En önemli uygulamasını da 17 Nisan 1940’da kurulan Köy Enstitüleri ile bulur. Ulusal ya da uluslar arası araştırmalara konu oldular; dünya eğitim bilim ansiklopedilerine girdiler, dünyanın bir çok ülkesinde örnek alındılar. Unesco tarafından dünyaya örnek gösterilen Köy Enstitüleri Sisteminin kuruluşunun üzerinden 70 yıl geçti ama Köy Enstitüleri hala tartışılıyor, acı ve hüzün veren bir özlem, direnme yaratan bir umutla anılıyor. Enstitülerle, Atatürk Devrimi ve Aydınlanma köylere kadar gidiyordu... Enstitüler kadar hiçbir kurum bu kadar ulusal, bu kadar yerli, bu kadar devrimci olamazdı. Mustafa Kemal’in devrim düşünceleri ve uygarlık ilkeleri, ilk kez Anadolu bozkırında bu kadar geniş ve bu kadar anlamlı yeşeriyordu....

1923 devrimi kendi okullarını, kendi kurumlarını bulmuştu, devrimin halka ulaşmasına kıl payı kadar bir şey kalmıştı. Köy Enstitüleri bir başka başkaldırının habercisiydi. Ortaçağ karanlığının, ezilen horlanan ve sömürülen köylümüzün ilk kez ileriye atabildiği adımdı. Anadolu halkı, üreterek özgürleşmenin şafağını elleriyle söküyor, aydınlığın yollarını açıyordu.